29 Mayıs 2013 Çarşamba

Uluslararası Durum: İki Yakamızın Arasında Bir Yavuz Köprü























Uluslararası Durum: İki Yakamızın Arasında Bir Yavuz Köprü

Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
(Selimî)

Hizbullah’a Hükümet sözcülerinin ”Hizbulşeytan” lâkâbını yapıştırdıkları; Irak, Suriye, Lübnan ve İranla gerilimin tırmandırıldığı günlerde üçüncü boğaz köprüsünün adı ilân edildi. Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Ne ilginç tesâdüf!

Yavuz Sultan Selim’i şiiriyle, insânlığıyla, hatâsıyla, sevâbıyla tanıyan pek yoktur. Her konuda olduğu gibi üzerine övgü ve yergi aynı Yavuz Sultan Selim karikatüründen ya da hakikatinden gelir. Düşman kardeşlik hep aynı olguları ittifâkla öne çıkarır, hakikat kabul ettirir, sonra kutsar ya da çatar. Hânedânın iç tarihinin eleştirelliği, Osmanlının kendisini kavrayışının nesnelliği hânedân tapıcılarında ya da düşmanlarında yoktur.

Eskiden ”kutupsallık” diye bir kavram vardı. Ona benzeyen ancak ondan daha geniş, eski ve derin bir antientellektüel yaramız var.

Antientellektüalizm hakikatten kaçıştır. Yüzleşmeden kaçıştır. Ezberin hakikate zulmedişidir. Açıklamayı anlamak mümkünken anlamanın yerine koyuştur, en iyi haliyle.

Fuzûlî’de yavuzlar bâde, şâhlar bengdir. Ayyaşlık tartışması kutuplaştırmanın, dermenin, çatmanın, karikatürün, daha kapsamlı bir ayrıştırma için geçerli ikilemlerin (dikotomilerin) yeterince kavranamadığını gösterse de bir popüler pazarlama, reklam veya propaganda tekniği olarak Semiyotik’in gündem şekillendirmede kullanıldığına şâhit oluyoruz.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü asimetrik işâret ve imâre üretme ve kurgulama savaşında homojenleştirme sonrası birleştirilecek iki yakaya işaret ediyor. İki yöne, iki yönelime, iki doğu batılılığa. İki esarete.

Bu sembolikte Yavuz Sultan varsa hep yendiği, hep yeneceği, hep yenmeye inanacağı Şâh İsmâil üzerinden var. İran, Suriye, Lübnan ve Irak Merkezî hükümetlerinin yenilirlikleri, tahtı kaptırırlıkları üzerinden bir doğu batı sentezi, yol açılımı, trafik çözümü.

Kılıçdaroğlunun iktidara gelemeyeceğine onca vurgu siyasî bir eleştirinin ürünü değil, şâhismâilleştirme işi. Şâh İsmâil hep kaybedecek. ”Yörükler” hep kaybedecek. Hülyâ bu. Kılıçdaroğlu ”derhal istifa edecek!” ve partisine oy verenler Şâh İsmâillere yârenlik edenlere sırt dönerek ”iyi yörük”leşip kardeşleşecekler bu lütufkâr lafza göre.

”Târih tekerrürden ibarettir!” sözü, oysa, tekerrürü eleştiren, her özgün hâlin arkasındaki dinamiklere ve ders çıkarılabilirlik imkânlarına işaret eden bir söz. Yenile yenile yenmeyi öğrenenlerin hicvi.

Çevreciler ve ”dikilen ağaçları görmeyip” de sokaklarındaki ağaçları savunanlar Babaîler olarak yerleştiriliyor bu gerilmiş, yalnızca reklam ve satış için hakikat/geçerlilik iddiası taşıyabilecek kurguya. Onlar da yenileceklerdenler kitle iletişim mühendislerine göre, şehir istiflemeyi, beton blokları ufka germeyi, deli suları zapt edip yeraltına vermeyi akıl edemeyenler. Otoriteyi bir iddia öznesi, bir diyeceği olan, bir tartışma ortağı olarak değil de vâsî olarak görmeyenler.

Yenileceğiz hep, hesâba göre. Artık kimin hesâbı ise. Hangi ödünç hesâp ise. ”Eski Sokağın Rüzgârıyla”da ben de:

Beklense haşre kadar peymâne
Kaç kez bir şîşe sâd-pâre olur
Ol sâlimâ dilşende bir sükût
Nâr-ı firkatte bülbül ârif olur

Irak düşen gözden kim dilde olur
Dilden olur dilde olur dildâr olur

demişim galiba. Sultan’a değil, büyük şâir Selimî’ye.