20 Ağustos 2013 Salı

Yakiniyyât-ı Yakiniyye ve Her Bir Şeyi "Yakinen Tanıyanlar"

Ayne'l-yakin, hakke'l-yakin ve ilme'l-yakin sağlam, kesin, kat'î bilgi ve bilmedir.

"Yakından tanıma, yakından görme, yakını olma" ile kendi gözüyle bilirliğe, görmüşlüğe işaret eden ayne'l-yakin alâkalı değildir. Görme ve bilmeyi kendi deneyimiyle, şahâdetiyle kesinleştirmedir, nakli aradan çıkarmadır. Birilerinin yakını olarak edinilecek bilgi söz konusu değildir.

"Ayne'l-yakin"de biz ezbere, kulaktan değil, görerek yaşayarak, tanıyarak şahit olmuşun dünyasına işaret ederken bile yakından bakmışlığımıza değil; bilginin veya bilmenin kesinliğine, şüphe götürmeyecek oluşuna kendi tanıklığımızla (naklî olana tezat hâlinde) işaret ederiz.

Yakından tanıma subjektiftir ya da subjektif olmasında mahzûr yoktur. Ayne'l-yakin subjektif değildir, subjektif olması yakinî yanına gölge düşürür.

Muhafazakâr aydın kendini yakiniyye'ye per definition yakın hissederken yakiniyyâtın çetrefilini ve çilesini kendi gözüne indirgemekte bir beis bulmuyor olmalı. "Gelenekçilik geleneklilik değildir!" dedik durduk: Geleneklilik ufuk açıklığı, tartışmaya açıklık ister. Doğuştan, kendini tanımlayarak ya da aidiyet ile kesinlik ve kat'iyyet edinmişlikten konuşmaz bilgi ve bilme peşinde koşan.

İnsan fânidir, insanî biliş tarihseldir, bir yere yerleşikliktendir, tüm zamanlar için söyleyip kendisinden sonraki yorumu ve entellektüel faaliyeti boşa çıkarış değildir.

Kendi gerçekliğinin hakîkati üzerine konuşmak, hakîkatin sahibi oluş da değildir: Tevâzûnun kesinlikten bahsedişi cahilin subjektif deklarasyon ve hezeyanlarından daha tartışılır bir noktadandır. Hakîkat dediğin anda karşı iddiaya açık durmuş olursun zaten. Hâliyle.

7 Ağustos 2013 Çarşamba

"Apollinaire, Bütün Pencerelerin Baktığı Apollinaire!"

Gölpınarlı Divan Şiirini Yargıtayın Apollainaire hükmüne benzetilebilecek terimlerle yargılayınca en çok muhafazakar kesimlerden tepki görmüştü: Klasiğe hürmetsizlik, köksüzlük iddiaları.

Gölpınarlı Divan Şiirinin formlarıyla, zevkiyle yazardı, yazdığında. Düşündüğünde klasik zevkle şekillendirirdi düşüncesini. O yargıç değildi. Zamanındaki "resmen mutasavvıf" ilân edilmişlerin estetiği zayıf, özeleştirisi kayıp, pedofiliye kayan şiirine tepkiliydi sanırım, kendisini başka türlü ifade edememiş,  divan şiirine yüklenmişti.

Zamanla Divan Şiirine karşı tavrını değiştirdi, çeşitli divanları yayına hazırladı, sundu. Yetkin bir insandı. Geleneği eleştirdiğinde geleneğin gerçek kaynaklarını öne çıkarır, savunurdu. Kendini geleneğin içindeki hakikat iddialarıyla topa tutardı.

Gölpınarlı muhafazakarlıktan değil, mazbutluktan eleştiri getirdiğinden muhafazakarlığın hedef tahtasına konuldu diyebiliriz. Geleneğin nasıl devam edeceğine dair gelenek içi bir tavır alıştı herşeyden önce. Yakınan, mağdur ancak mazbut olmayan bir duruşa hür ancak geleneğin hakikatine saygıdan tavır alış idi. Yanlıştır doğrudur, ayrı bir konudur, meselenin diskurunda yeniden tartışabiliriz zamanla.

Yargıtay Ondördüncü Ceza Dairesinin kararı gelenek içi, disiplin içi tartışmanın eseri ya da bir hakikat meselesi olarak ele alınabilecek gibi değil. Edebiyatın kriminalizasyonuna yönelik içtihatların oluşmasına yol açacak. Yargıtay kararı, karar süreci sonunda tartışılması bitmiş ve son sözü alan dışından söyleyeyen bir yargı olacak alan içi gerekçelemede parlak bir karar sunmuş olsaydı dahi.

İlke olarak edebiyatın hukukla düzenlenmesi, edebiyatın hakikat ile olan alışverişine müdahale olur. Poşetli dergiler, özel kanalar, edebi değeri olmayan yazılı eserler, kolay okunur kaba tefrikalar dururken zor okunan, edebi okuma alışkanlığı isteyen sanat eserlerinin yasaklamalara nesne olması hayat tarzı müdafaası ya da kaygısı ile alakalandırılamaz. Piskanalitik literatür de benzer yasaklamalara hedef edilir. Tıp eğitiminde kadavralardan bazı parçaların koparılması gibi bir şeydir bu: Hayatta olan üzerine düşündürülmemiş, üzerinde bilgi sahibi olmayan uzmanlar, hukukçular, hekimler, düşünürler, insan ve toplum bilimciler yetiştirirsiniz.

Gerekçelemeyi bu yönde ilerletseydim fonksiyonalist bir açıklama tarzını seçmemden, öncelememden olmazdı: İnsanın Hakikatine edebiyat da bir açıdan pencere sunar. Bunu ne fiziki, ne sosyalpsikolojik, ne sosyolojik ne de başka bir alan tek başına sunabilir. İnsanla uğraşan, insanla ilgili karar alan, insan yetiştirenler insanı, her türlü insanı, her türlü insani hali epeyce bilmek zorunda.

Hayat tarzı müdafaası yönündeki argümanlardan çoğu tecavüz, pedofili gibi davalarda duvara çarpıyor. Kurtarılan sadece zevahir oluyor. Halı altına süpürülen hakikat satüko'nun da devamı yolunda karar oluyor. Hukuk bu açıdan devrimci olmak zorunda: Halı altına süpürmeleri engelleyip, yeni bir şey söylemek karar ile, aplikasyon ile, uygulama ile söz konusu ediliyor. Hukuk zamana, yeni üretim ve hayat ilişkilerine hukuki mazbutluğu getiriyor, her hangi bir zamanın mazbutluğunu ya da mazbut görünüşünü değil! Her hangi bir zamanın mazbutluğunu dayatmak, görünüşü dayatmaktır zaten; yeni çelişkiye, düğüme yeni bir şey söyleyerek kılıç sallamak değildir.

Hukuk muhafazakar değil mazbut olmak, yani herkese ve herkesin vicdanına hitap etmek durumundadır yeni bir şey söylerken, kanunu şablon uygulamaya, durumu kurtarmaya çevirmezken.

Hukuki praksis hukuku da günceller, adalet arayışını toplumsal konsensus oluşumuna bağlar.

Edebi eserden seri katilleri, sapıtmışları, canileri, halk düşmanlarını okuyoruz. En iyi eserler kalıba dökülmüş kişilikler kurgulamada değil, türlü yöne açılan ve yönelen kişiselliğin ve bireyselliğin ifadesine dönüştüğünde ortaya çıkar demekte bile tüm doğruyu ifade etmiş olamıyoruz. Edebi eser dil ustalığının, samimiyetin, özneler arası düşünce alışverişine açıklığın da kendisini konuşmasıdır. Edebi eser parçaların, ilgilerin mükemmeliyetiyle bile bütünleşmez. Bütünleşme yazma öncesinin yazma sürecinde kendisini konuşmasıdır, aramasıdır da.

Apollainaire dönersek: Eserlerinde şu var, bu var. Yargıtay kararında sunulandan çok daha fazla şeyler var. Apollainaire'nin savaş yanlısı görülen bir eserinin bu nedenle sansüre uğramasından bir farkı yok cinsellik hukuku açısından sansüre uğramasının. Apollainaire'de bir duruşun tavrın arkasındaki psikolojik, insani bütünlüği bulabiliyorsunuz. Bütünlüğünü kaybeden hayata bakışın arkasındaki bütünlük de, dünya da buna dahil.

Biz düşünürler, edebiyatçılar, hukukçular, insan yetiştirenler bu eserleri iyi örnek kötü örnek olarak okumuyoruz. İnsanı anlamada bir kapı olarak görüyoruz edebi eseri, başka bir çok şeyin yanı sıra.

Bütün eserler yasaklandı diyelim. Bir eseri yasaklama gerekçesi bir diğerinin yasaklanmasına açılan kapıdır zaten. Geride kalan en mükemmel eserden, sözden, buyruktan doğru sonuç çıkarabilecek bir muhakeme gücünü de ortadan kaldırmış oluyoruz. Edebiyat insanlığın anlama tecrübesinin bir başka aktarım ve yorumda gerçekleşme kanalıdır da.

Okumuşun okumasında değil cahilin okumasında tehlike vardır. En iyi şeylerden bile felaketlere açılan sonuçlar çıkarır. Mücadele etmemiz gereken şey cahilin faniliğinin farkında olmayan, tüm zamanlar için konuşan, son sözü söylemeci okumasıdır. Arif başka türlü okur. Maarif başka türlü okutur: Başka eserlere, duruşlara, tarihselliklere relativize ederek evrenselleştirilir söz.

Hal tavır ve anlayışların çoğulluğundan yani relativize edilebilirliğinden kaçınarak evrenseli savunmak ne evrensele güvenmektir ne de savunmak.

Hukuk statükonun ifadesi değildir, olmamalıdır. Hukuk ifade ve eleştiri özgürlüğünün yannda; eleştirinin bürokratizasyonunun karşısında yer alabildiği ölçüde kendi meşruiyet iddialarını güncelleyebilir ve geleceğe aktarılabilir.

Eleştirdiklerimin yasaklandığı, savunduklarımın kural haline getirildiği bir dünyayı reddetmem edebi diskurun sadece bir zevk, haz, incelmişlik ifadesi olmamasından; sürekli yeni bir şey söyleyerek varolmasından geliyor. İtirazla, rayından çıkarak, rayına girerek, arayarak, kendisini bularak, kaybederek, bulamayarak. "Hangisi daha edebidir?"e edebiyatı ve insanı, çeşitli alanların mantığını ve hatta hukukunu bilen insan ezbere bir cevap veremez. Veremezdik eskiden.

Divan Şiiri de o yüzden hürdü: Bilinen de bilinmeyen de hep o eski bilinen ve bilinemeyeyen.

(Zamanım bu kadarına yetti, düzeltilmedi. Muhafazakar sanat manifestolarına karşı Jdanov'u eleştirerek de çok şey söyleyebiliriz. Burada konu dışı bıraktık, mesele etmedik.)