Diyanetin politize olduğuna dair işaretler var. Muhalefete başka iktidara başka, zengine başka fakire başka, sağcıya başka solcuya başka davranıldığı intibaı güçlendirilirse Diyanet İşleri toplumda zaten varolan ayrışmada taraf olmakla kalmaz ayrıştıran taraflardan birisi olarak da algılanır.
Bugün herkesin utançla hatırladığı, insanlığın ayaklar altına alındığı Maraş Katliamı gibi hadiselerde provakatörlerin kalabalıkları nerelerden peşlerine takmaya çalıştıklarını unutmamak, kutsal mekanları bilerek ya da bilmeyerek politize etmemek gerekir.
Her alanı kapsamak gerekir diyenler ise şuna dikkat etmelidir: Mazlumu savunmak; güçlüye karşı güçsüzün hakkını vurgulamak bir denge tutturma işi değil, hakkaniyet işidir. Bu bağlamda siyasi davranılmayacaksa, nötral yani tarafsız davranılması daha hayırlıdır.
Fabrikalar, tarlalar, madenler insanı ayaklar altına alarak işletilecekse, altın gümüş gelecek bin yılların su kaynaklarını zehirleyerek çıkarılacaksa, gelecekteki etkileri de kapsayan bilançolardan kaçınacaksanız fayda zarar hesaplarını bir kenara bırakıp temkinle, dostlukla, anlayışla yaklaşmak daha hayırlı olacaktır.
Diyanet İşleri politize olursa, partizanlık söz konusu olursa; çalışanların sorunlarına sermayenin sorunları ağır basarsa, "bir lokma bir hırka masalıyla avutulduk" düşüncesiyle büyüme, kâr, yatırım gibi kavramlarla düşünür olursak yoksullar, itilmiş kakılmışlar, hukuksuz kalmışlar ne hissederler?
12 Eylülde onca işkence yapıldı. Bir işkenceye karşı hutbe verildi mi? Taşaron işçilik kurumu eleştirildi mi? Karılarını döven erkekler için yer gök inletildi mi? Bunlar yapıldıysa, referandumlarda "hayır" diyene bir haksız yafta yapıştırılmadıysa siyasi tavırlar da tereddütsüz alınsın. Demokrasi savunulsun. Komşuluk hakkı. Hakikat hakkı. İnsanlık hakkı. Hayvanların, yeraltı sularının, dağın taşın hakkı.
Hutbede işçi de işveren de eşit olacak. Padişah da maraba da, sokaktaki evsiz barksız da. Bir konuda eşit olunmaz ama: Hakkı yenmiş olanın hakkı, hak yemiş olanın haksızlığı ile eşitlenemez.
Hakta hukukta eşitlik haksızlıkta hukuksuzlukta eşitlik değil.
İnsanların hakkanî karşılanabilecek eşitsizliği zalim ile mazlumun, güçlü ile güçsüzün, muktedir olan ile söz hakkı bile olmayanın eşitsizliği değil!
Sözünü duyuramayandan yana ağırlık vermek, bizim gibi düşünmeyenin talebini hatırlamaya öncelik vermek, kaybeden taraf ile kaybetmeyi bilmek idi bizi ayakta tutan.
Bilenle bilmeyen eşit değildir. Bilen, yanılırlığını da bilen, hatasını herkesten önce gören, kendisi gibi olmayana selamını herkesten önce vermiş, sorumluluk ve fedakarlıkta herkesi geçmiş olandır.
Kanun karşısında, haklar karşısında eşitliğimiz ise tartışma konusu bile edilemez.
Nerede taraf nerede tarafsız olacağını insanlar ayırd edemiyorlarsa, "tarafsız" olmaları ve bu tarafsızlığın mazlumlarca bir tarafgirlik olarak algılanmamasına dikkat etmeleri gerekir.