Yunanistandaki kriz, hikmeti hakikatinden kaynaklanmayan ezberleri yine gündemde tutuyor.
Braudel'in Akdeniz Tarihine benzer bir İskandinavya Tarihi yazılmadıkça masallara katlanmaya devam edeceğiz.
Aydın'ın şunlara dikkat etmesi gerekiyor:
Yunanistandaki kriz yunanlıların protestan kültüre uzak olmalarından değil. Yunanlılar sanılanın tersine çoğu protestan topluluktan daha çalışkanlar. Eğlence düşkünlüğü ve akşamdan kalmalık kuzeyde daha büyük sorun oluşturabiliyor. Kuzeydeki alkole ilişkin sorunlar da mezhepsel değil. Ortdodoxi ya da protestanite ayrım getirebilmek için yetmiyor. Kuzey güney farkı güneyde eğlence, hasbıhal ve sohbetin öne çıkması; kuzeyde daha yalnız, daha sohbetsiz topluluklarda içme neşe ve meşrep farkı olarak belki izole edilebilir. Bunda uygarlık tarihinin derinlinleştiriciliğini farkedenler daha farklı da bakabilir.
Türk halkı dünyanın en çalışkan halklarından birisi. Yerli akdenizlilik teorileri kendimizi dışlayıcı tersten sömürgecilik içerse de, dışarıdan bakan akdeniz tarihçileri bizsiz akdeniz tarihi yazamaz kolay kolay. Bizim çalışma alışkanlıklarımız gitgide sönse de ezberden bir akdeniz tembelliği teorisini tersyüz edebilecek özellikler taşıyor.
Arap kültürleri de farklılıklar ve çeşitlilikler gösteriyor. Akdenize veya "medeni dünya"ya yazılan çoğu özellikleri fazlasıyla Suriye ve Lübnanda, işgal süreçlerinden tamamen bağımsız olarak gözlemlemek mümkün.
"Turistik antropologların" kafeterya, kahvaltı, servis beklentisi kuzeyde, akdenizin kuzeyinde yerine gelmeyecekken Suriye kasabalarında dahi yerine gelebilir.
Yeme içme ve birlikte yaşama kültürü akdeniz kuşağında daha temellidir. Doğu akdenizde ise daha köklüdür.
Öğle sıcağında dinlenme tembellik belirtisi değildir. Bu adet bizde de vardı. Öğle tatilinin gerekmediği zamanlarda mecburiyet haline gelişi ise bazı eğlence, safahat dalgalarıyla bağlantılı olabilir. Nerede gerekli nerede gereksiz olduğunun düzenlenmesi toplum mühendisliği ufkuyla söz konusu edilemez.
Eğlence bazan toplumu kaynaştıran sohbet, hasbıhal, dertleşme gelenekleriyle içiçedir. Bir yanına saldırdığınızda bir başka yanını da sindirmeye kalkışırsınız. Toplumsal dayanışmanın çoğu şekillenişi bir alandan öbür alana kayar ve farklı anlamlar perdesi arkasında kendisini gösterir. İşlevsellik iddialarından yola çıkış, ne yapıldığı ve nasıl yaşandığının işlevlerinin açığa çıkarılmışlığının ifadesi değildir.
Sanayileşme ve sanayileşmenin kültürünin incelenmesi daha geniş aralıklarda, daha çok alanın kavuşturulmasıyla söz konusu edilebilir.
Karşılaştırmalı kesitleme iddiaların problematizasyonu için ipuçları verebilir: İtalyanın verdiği göçlerin iskandinavyanın verdiği göçlerle kıyaslaması bazı yapısal dönüşümlerin anahtar kavramlarını sunacaktır.
Güneyin turizm gıda kuzeyin sanayi merkezi olmaya doğu kayışı iki dnya savaşı konjuntürlerini gözden kaçırarak yapılmamalı.
İkinci dünya savaşında savaşa entegre olarak savaş dışı kalmışlık unutulmamalı.
Yunanistanın askeri harcamaları, sovyetlerin çöküşünde askeri harcamalar ve uzay sanayiindeki yarışmanın etkisi ile kıyaslanmalı.
Yunanistan göçlerde en dinamik kesimlerini kaybetmiş olamaz mı? İtalya demir çelik ustalarını, bilgisini zamanında ihraç etmedi mi?
Fransanın mezhepsel hali daha az çalışmayı mı öneriyor? Toplumsal dayanışmanın farklı iktisadi şekillenmelerin önünü açtığı unutulmamalı. Şu anda söz konusu edilen fransöz tipi, tarihin derinliklerine geri götürülebilir mi? Paris Okuluna kadar inildiğinde bir paralel fransa ile karşılaşılacaktır! Katoliklik eski katoliklik ile ne kadar alakalı?
Sendikal hareketler, halk hareketleri, ücret politikalarının başlangıç noktaları her toplumda aynı mı? Kuzeydeki sınıf ayrılıkları "das folk" kavramıyla neden düzleniyor? Bu konuda akdeniz homojen mi?
Ticaret burjuvazisinin varlığı, ulaşım, ince zenaatlar bunların sanayileşmenin yolaçtığı hayat tarzı üzerine etkileri, kaipatlizm öncesi sınıf ve katmanların ağırlıkları unutulmamalı.
Her dönemin dünya iktisat tarihinde abartılamayacak ağırlıkları da gözden kaçırılmamalı.
İspanya, Portekiz yakın zamana kadar sömürgeci ülkelerdi. Nasıl oluyor da Yunanistanla ortak ön kabullerle iki çırpıda anlaşılabiliyorlar? Smürgeciliğin kabul değiştirmesi, paylaşım dengelerinin şekillenmesi neden unutuluyor?
Ülkelerin tek tek tarihleri ortak bir avrupa ve dünya iktisadi ve siyasi tarihinde neden ele alınamıyor?
Kuzeyde sanayileşme dönemlerindeki "ayıklık" (yeşilay) hareketlerinden neden haberimiz yok? Bunların halk hareketleri (işçi sınıfı hareketi içinde) görülebildiğinden haberdar mıyız?
Merkezi devlet kurma süreçlerinde İsveç Türkiye (Osmanlı) kıyaslaması ilginç olabilir. Devlet kilisesi, devlet mezhebi kurulması süreçleri ingiltere tarihi de bilinerek neden gözden geçirilmiyor?
Aydınlarımız yeme, içme, eğlence, tatlı hayat antremanları dışında birşey ile dönüyorlar mı memlekete inceleme ve tetkik gezilerinden?
Batının en iyi , en eleştirel sosyalkuramsal dispozisyonunun "yalnız batı için geçerli olduğu" bir dönemde dünyayı birbirine relativize edebilecek bir kapasite sadece balçıkla sıvanır, bu ezbere atışlarda!
Ne batı öyle bir batı, ne doğu öyle bir doğu, ne akdeniz bizsiz bir akdeniz. Dünya tarihini, sosyolojisini, düşüncesini bütünleştirmeden modernizm avukatlığı yapmak sömürgeciliğin avlusunda kumdan kaleler yapıp tahkim etmekten ibaret!
Efendim.