27 Temmuz 2009 Pazartesi

Akşam'ın Akşamı


25 Temmuz 2009 tarihli Akşam Gazetesinde Mine Akverdi imzalı bir yazıda ("Paganlık Patladı") gazetecilik deontolojisi aşılmış görünüyor.


Yazı propagandif, seçmeci. Tartışılır bir fikir sunma biçiminde değil, bir hakikat deskripsiyonu tarzında sunulmuş. Yazarının elinden bu şekilde mi çıktı, hangi editoryal süreçlerden geçti, aslında sadece derleme mi, yazarı söylediklerinin altına imza atıyor mu bilemiyorum. Ancak yazılanlar hem olgusal olarak, hem sunum tarzı olarak sorunlu. Propagandif bir tarz yerine enformatif bir dil seçilse itirazımız daha sınırlı olurdu, eleştirel dilin, yani kendisini sorgulayan, tartışmaya açık bir dilin kaybolmaya yüz tuttuğu bir basın dünyasında.


Yazara mı, orada adı geçen araştırmacıya ya da bir başka yayına mı ait olduğunu bilmediğimiz iddiaların bazıları şöyle:


Paganizm kökenlerini doğadan alan ve doğanın kutsallığına dayanan bir inanç sistemidir. Doğayı sevmek ve bir parçası gibi hissetmek, bu yaşam kaynağına ve onun ölüm-yaşam evrelerinin durmaksızın tekrar eden döngülerine saygı duymak ve hürmet etmek esastır.


Tüm ritüeller doğal döngülere uyum sağlamak için vardır. Mevsim dönümlerinde, ay ve güneşin safhalarında özel törenler yapılır.


Kimsenin inancının kesin ve doğru olduğu söylenemez ve herkesin kendine en yakın yolu seçme özgürlüğü vardır. Paganizmde özgür düşünce desteklenirken, yaratıcı zeka kutsanır.


Paganizm anti-merkezci, anti-hiyerarşik ve bir dogmalar silsilesini kural olarak dayatmayan bir inanç biçimidir.


Pagan inancında dünya, varsayılan bir cennetin gölgesinde değildir. Dünya kutsaldır. İyilik ve kötülük kutuplaştırılarak birbirlerinden ayrılmaz. Kadın ve erkek eşit ve dengededir.


Tanrıça ve Tanrı kavramı kutsal gerçekliğin bir ifadesidir, ikisinden birinin üstünlüğü söz konusu değildir.


Pagan ahlakı 'Ne istersen yap, ama kimseyi incitme' sözü üzerine kurulur. Her bireyin etrafını kuşatan doğadan ve diğerlerinden sorumlu olduğunu söyler. Doğa ve diğer insanlar ile bir ahenk içinde olunmalıdır.


"Bu şekilde düşünüyorum", diyene, "bu fikirleriniz tartışmaya açık mı?" diye sormamdan doğal birşey yok. Bir dogmalar listesi,, doktrin, ideoloji sunulmuyorsa, fikrimiz merak ediliyorsa "karşı kutup bir yorum pluralitesinden çıkarılıp karikatürize edilmiş, benzer sorunlar, hatta daha ciddileri paganizmlerde de varoldu" derim. için


Ancak "paganizm burada ifade edilendir" diyene "one minut" demek durumunda kalırım: Hangi paganlıktan bahsetmektesiniz? Tarihi olmayan, geçmişi olmayan, sorunu olmayan bir paganlık mı bu bahsettiğiniz?


Bir tarihi olan, etkisel tarihi olan paganlık(lar) var, bir de bugünkü yeni din, modern din, sınırlandırılmış din, çetrefilli olmayan din arayışının ifadesi olarak paganlık var. İlki hem bazı dini geleneklerde sürüyor çeşitli biçimlerde, hem de kendi tanım alanının dışında kalmış geleneklerde etkisini sürdürüyor, bir "etkintarihsel" aktarım olarak. İkincisi, hayat dünyasından kopmuş, tanımlanmış sınırlandırılmış, kozmolojisinden koparılmış bir anlayış daha çok. Yeni dünyaya, eski paradigma nakli nasıl yapılabilir çok zor ve çetin bir mesele. Sadece, yeni paganlık, modern diskura eklemlidir ve onun tarafından belirlenmektedir demekle yetinelim. içinde ölçülen biçilen, tepki gösterilen, sorunları, karşıtlıkları, kopuşları kendisinden beslenen bir hayat dünyası içerisinde paralel olması mümkün dünya görüşleri, alt hayat dünyaları, parçalanmış içi boşalmış ama soruları belirlemiş kozmoloji(ler) içerisinde. Çoğul kullandım, aslında dünya sanıldığından daha bütünsel bazı açılardan, ama aynı anda bir birisine rakip kozmolojiler, paradigmalar yanyana paralel, içiçe de yaşayabiliyorlar, bazan entegratif bir rekabet ve çekişme, bazan cepheden sürtüşme kapışma içerisinde, bir hareketlilikte.


Freud'un insest üzerine eleştirilerinden yola çıkarak bir medeniyet tartışması yaptığımızda, geçmişteki paganlık nerede kalacaktır? Paganlık hangi tarihten sonra paganlıktır, hangi tarihten önce, meselâ, sadece bir önpaganlıktır? Durheim'in ele aldığı sakral/kutsal olanın profanize olması sürecinden etkilenmemiş bir paganlıktan bahsedemeyeceğimize göre bu yeni paganlığın eskisini tedavülden kaldırmışlığı, pagan sakralitesinin başka bir rasyonalitede anlamlanmışlığı, kaybolmuşluğu değilse, nedir?


İnsan kurban edilmesin tek tanrıcı dinlerdeki tematize edilişi, paganlığın, ahlaki düşünce tarzının özerkleştiği bir kozmolojiye çekilmesinin de ifadesi midir? Eleştirel tavrın gerekliliğinin vurgulanmasındaki kırılma noktası İsmail'in kurban edilmesi değil midir? Put kırma semboliğini hatırlayalım. Bir başka düşünce tarzının , eleştirinin, eleştirel ahlakın sunulmasını görebiliyorum, İbrahim'in tavrında. Dışardan empozeden çok, bir kopuş, isyan, aydınlanma biçiminde. Put kırma semboliği, afganistandaki Buda heykellerini kırmaktan farklı, yeni bir şey söylemenin gücüyle (yeni icatla ortaya çıkma değil, "yeni bir şey söylemek") yerleşik olana isyan, itiraz. İsmailin kurban edilmesine itiraz vahiy'in alanından geliyor. Bu çok önemli. Vahiy'in alanından gelip, insanın eleştirel sorumluluğuna aktarılan bir noktadayız, orada. Paganlığın insan anlayışı kırılıyor. Yalnız paganlığın değil paganlığın da içine dahil olduğu bir kozmolojide çatlak açılıyor.


İbrahim Peygamber, çıkarsamada bulunarak, bir imperatifi dinleyerek, bir hukuktan yola çıkarak bıçağı elinden bırakmıyor: Bırakması vahiyle oluyor. Bu ne demek? Bu şu demek, pagan geleneğin meşruiyet kanallarının kırılmasının, meşruiyet sağlama süreçlerinin insani sorumluluk, hukuk, düşünce, rasyonalite alanına aktarılmasının (çoğul) başlangıç noktalarından birisi olması. Doğrudan özeleştiri ile olsa, yine meşru olacak, ama bir kopuş, dünyasal ayrılık söz konusu olacak. Burada bir dönüşümün, iç dönüşümün de ifadesini görüyoruz. Burada, insanın kurban edilmesi engellenmişliği değil merkezi olan, modern anlamda insan anlayışının (da) eşik noktalarından birisinin sunuluşu. Karar ilahi, insan karara uyarak özeleştiri yapıyor, ya da düşüncesi ve duygusuyla barışıyor, temelli olanla olmayanın tartışma noktası, kritik noktasından konuşuluyor.


Doğayı sevmemek tek tanrıcılığın bir özelliği değil. Modernizmin araççılığı, teknik ilgisi elde bir veri olarak tarih kurgulandığında bu veriler din tarihinin ya da eleştirisinin bir parçası olabiliyor. Dün doğada, bugün microdoğada yaşadığımız bir çok sorun (gentekniği, genetik kopalama vs) hayata, ölüme, insana bakıştan alakasız değil. Dinlerin doğa karşısındaki tavırları eleştirilebilir, sorgulanabilir, her dinde yorumsal çoğulculuk her alanda söz konusu olmayabilir ( mezheplerin ortak düşündüğü alanlar, anlaşmazlık içinde olan tarafların sorunsuzca kabul ettiği alanlar var olabilir) . Dinler arasındaki ve farkılı dinlerin kendi içlerindeki farklılıklar şaşırtıcı bir şey değildir.


Dinler aradan çekilse dahi, insanların paylaştıkları hayat, üretim gelenekleri var. Belli bakışları, davranış kalıplarını, rasyonalizasyon "mekanizmalarını" devreye sokan. Dinler bir anlamda şekillendirici, ama maddi dünyanın tornacısı, imalatçısı, mimarı değiller. Dinler ideoloji değiller. Bir yorum praksisi, dünya tecrübesi, entellektüel birikim, kültürel kompetens de gerektiriyorlar. Yorum, şartlarının farkında oluştan, sorunların olaylar zincirinin devamlılığı içerisinde kendilerini ele verişlerinden yola çıkıyor. Başka bir dünyaya değil, kendi dünyasına eleştiri, öneri, öğüt, hikmet, emir getirdiği için. Ezbere konuşulmuyor, gerçekliği kavrayarak konuşuluyor, bu da bilginin tüm alanlarının devrede oluşuyla, düşünülenlerin, çıkış noktalarının eleştiriye, daha iyi bir noktaya açıklığı içinde oluyor.


"Modern dünya kötü!", diyelim ki. O halde yeni bir dünya mı kuracağız? Bu mümkün mü? Bir ada bulduk, yeraltında bir dehliz bulduk içinde yaşanabilecek, el değimemiş. Yine mümkün mü? Kendi yükümüzle, kafamızla, sorun çözme tarzlarımızla, ölçüp biçme biçimlerimizle, diskurlarımızla, dillerimizle, dil oyunlarımızla, kişilik kazanma yapılarımızla, öğrenme ve öğretme biçimlerimizle gideceğiz. "Yeni birşey yapılmaz!" demiyorum, tersine "yeni şeyler söylemek lazım!" diyen bir geleneği konuşturuyorum.


Dünya eleştiri bekliyor. Karşı konulması gereken onca acı zulüm var. İnsana karşı, canlıya karşı, doğaya karşı. Dağa taşa karşı. Bunu pagan olmayanlar, hatta hiç inanmayanlar savunmuyor mu sanacağız? Tasavvuftada cennet kazanmak için değil, öyle gerektiği için davranırsınız, eşyaları bile kardeş görebilirsiniz, iyilik kötülük bir zıtların birliği içinde ile alınabilir, sanırım, paganlıklarda olamayacağı kadar derin bir biçimde... bunlar daha iyi bir hayat, daha iyi insan olma garantisi veriyor mu diye de sorarlar üstelik. Evet, sufi oluş şart mıdır? İnsanların değişik değişik tarzları, tavırları duruşları olabilir. Hindistandaki yeri süpürerek (canlıları ezmemek için) dolaşanlar bizden her açıdan iyi midirler, ya da biz onlardan çoğu alanda daha iyi rasyonel, değerli miyiz?


Tabii ki insanların iddiaları, hakikat iddiaları, düşünceleri, savundukları, gerekçelendirdikleri inançları olacak. Bunları tartışacak, sunacaklar. Ama bu başkalarını karikatürize etmeden, sömürgelştirmeden yapılacak. İnandığının, bildiğinin büyüklüğü ile büyüklenene arif olanlar cahil gözüyle bakarlar. "Sen inandığın şey kadar büyük müsün? İnandığın şey inandığının kendisi mi, senin körlerin fili tarifinde anlatılanı yaşaman mı?" der benim geleneğim. Savunduğun, kendi yorumların, kutsallaştırdığın kendi fikirlerinse, öznelliğin dışında bir eleştirel diskur tanımıyorsan haikati olan fikir, içeriği olan ahlak, adaleti olan hukuk neylesin?


Dünya bizim gibi olan ve olmayanlarla, ufuk kaynaşmaları içinde anlaşılır, tartışılır, gelişecekse geliştirilir. Anlamak, anlatmak tevazu, açıklık, eksikliğinin farkında oluş, bir yerden, bir noktadan, bir hayattan konuştuğunu bilen insanların, duruşların, sözlerin tartışması, karşı karşıya gelmesiyle oluşur.


Anlamak ve anlaşmak ille de bir birimize katılmakla değil, birbirimizi çarpıtmadan, indirgemeden, geçişliliklerimizi, ortak yanlarımızı inkar etmeden, çıkış noktalarımızı pespektiflerimizi birbirimizin kabul edebileceği şekilde dile getirebilmekten, bunun için konuşmayı açık tutmaktan geçiyor.


Barışın tavrı, karşı tarafın içinde kendisini bulabileceği bir dilde, hikayede, ufukta temsilidir.


Bu olmuşu olmamış yapma da değildir. Ama her olabilişi farketmemişlik olabilir.


İster adına önyargı diyelim, ister tarihsel tortu, paganizmin sorunlu, çatışmalı, her daim barışçı ve doğayla uyumlu olmayabilecek (açlık, kıtlık, yağma, kölelik, ayrımcılık) yanlarının da olduğunu gösteriyor. Doğayla,havayla, suyla, insan oluşla kurabildikleri ve tüm insanlığın ortak mirası olan ve halâ etkisel tarihini sürdüren katkılarının da.


(zamanım bu kadardı, online yazıldı, düzeltilmedi. paganizm ve cinsiyetçilik gibi konularda da zaman bulursam kısa bazı şeyler söylemeye çalışırım: Rahibe tanrıçalar, tanrı tanrıça akrabalıkları, dinlerde tanrının vücutlandırılışı sorunu, paganizm karşıtı paganiteler vb)