24 Temmuz 2021 Cumartesi

Ayıp Derler Sevdaya Düşen Ağlamaz (Antep)

Kaynak Kişi: Fırıncı Tahir

Derleyen: Emin Aldemir

Repertuar no: 2283

Bestekâr: Ahmet ...

Ayak/Makam: Hicaz

Antep




İki yapay versiyon dinledim, ikisi de Antep'teki aynı yerel topluluktan. Bu keyfiliği onlar mı yaydı, sahnelerde ve ekranlarda gözümüze dürtülen şımarık özensizliği, kaynağını aramama rahatlığını onlar mı yeniden Antep'e taşıdılar bilemiyorum.

"Bir vefasız yarim var" yanlış. "Bir münasip yari var" doğru. "Bir münasip yarim var" yazıp trip atılan ekşisözlük girişi de hatalı. Zenginliğine dem vuruluyormuşmuş. Kendi yanlışıyla insanlara çatma başka ülkelerde olmuyor, bize mahsus.

Kulaktan dolma sözlerlerle türkücülerin söyleyişlerine, şarkı türkü sözü sitelerinin birbirlerinden kes yapıştır yapmasına, düzeltme, redaksiyon dertlerinin olmamasına ne denir?

Geçimini müzikten sağlayan profesyoneller bile ne geleneği biliyor ne librettoları ne de şirimizi.

Çocukluğumuzda "kendi düşen ağlamaz" yerine "sevdaya düşen ağlamaz" diye okunurdu. "Kendi düşen ağlamaz" ile "sevdaya düşen ağlamaz"ın dönüşümlü kullanıldığını da gördüm. Antep'e karışmam, ama Antep dışındaki kültürel hafızamızı oluşturan ciddi meşk ortamlarında sevdaya düşen ağlamaz şeklinde okunurdu. Buralardaki kendini yeniden ve yeniden orijinal eser ile düzelten dinamik ayrışmaya itiraz edilmez, etmem. Bazı sözler damıtılırdı, Muş'un Huş yaplıvermesi gibi mantık yürüterek değil, bazı ortak söz kalıpları kullanıldığından, nükte makamdan, ritmden, hevadan okunabildiğinden. Dil sürçmesi ile nükte, kopuş, sanat ayırd edilebiliyordu olgunlaşmaya bırakılan mahzen, meşe fıçı gibi sohbet/muhabbet/meşk ortamlarında. Çoğu türküde, halk şiirinde öyledir dilden dile dolaşarak törpülenir, incelir. Zaten aşığın hafızasını da onlar oluşturur. Sağlam meşk ortamları her parçanın intersubjektif elden geçme, olgunlaştırma duraklarıydı. Şiir de öyle son halini alırdı. 

Bizim evler, bizim eski yaylalar da Ankara Hamamönündeki bir konak gibi sözün, sesin ulaşıp olgunlaşmasına tanık olunan yerlerdendi. İzi bile kalmadı. Karaşar Zeybeği hakkında okurken Ankaradaki (Hamamönü) konağın restore edildiği duygusuna kapıldım. Bayram Aracı'nın müzikal anlamda olgunlaştığı ortamlardan.

Benim görebildiğim kadarıyla, bu parçayı en güzel tavırla söyleyen Nevşehirli Özdemir Başaran idi. Hüzünlü, mağrur, görmüş geçirmiş, yaralı, dimdik, geleceğe hitap eden bir edayı aktarırdı. Tezenesi Yozgat Sürmelisi, Kastamonu, Nevşehir; Ankara tezenesi arasında bir yerdeydi. Uzun yıllar Osmancık'ta yaşadığı için (orman ve hazine avukatı olarak) böylesi bir kesişme alanında olan Osmancık Tezenesini de o ayakta tutardı. Topal Koşma'nın (Kastamonu) ara nağmeleri vb bir fikir verebilir. Kastamonulu Sarı Recep dinlenebilir meselâ bir geçiş noktası olarak.

Özdemir Bey Tamburacı Osman Pehlivanı usta olarak görürdü. Neşet Ertaş'ın sandığımız bazı parçalar Tamburacı'nındır. Tamburacı Osman Pehlivan tüm coğrafyamıza hakim olduğu için tavrı, edası tezenesi de çok katlı, çok yönlüdür. Hem her yöreden öğrenmiş hem de her yörenin tavrına bir biçimde girivermiştir. Bahsettiğim Osmancık tezenesi yorumlanmış bir tezeneydi, Osman Pehlivan ile bir biçimde buluştuktan sonra. Sarı Recep Usta da Osman Pehlivan ile meşk etmişti. Özdemir Amca'nın Osman Pehlivan ile tanışıp tanışmadığını bilemiyorum. Tanışsa da o yıllarda birlikte meşk etmeleri mümkün değil. Tamburayı eline ileri yaşlarında aldı, ya da tamburaya ileri yaşlarında kendisini verdi. Osman Pehlivan'ın Deniz Kızı Eftelya ile oluşturduğu türkü arşivinde Sarı Recep'i de işittim gibime geliyor. Kalan Müzik kısmen çıkarmıştı bakmak lazım.

Müziğin olgunlaştığı ortamlar sohbet ortamlarıydı, yazılı sözlü edebiyatın, fütüvvetin miras bıraktığı ortamlar.


Bıraktığım video Muzaffer Akgün'e ait. Ciddi insandı. Bakalım o nasıl söylemiş.