4 Mart 2010 Perşembe

Pelin Batu: Söz Hakkını Bekleyen Karşıyakada Kalmışlığımız


Pelin Batunun uyuklamasına kızmanın ne alemi var?

Mağdur, biraz ayrıcalıklı olsa da. Sırasını bekliyor hep. Kürsü onun, söz hakkı yok.

Gazeli beste sanmak gibi 'hariçten gazel okuyan' hallerine rağmen onu kürsüdeki işgal kuvveti gibi göremiyoruz. Elde var hüzün.

Paralel konuşmak zorunda kalıyor, kaale alınmıyor ama bir imajdan ibaret de değil.

Sorularında, çıkışlarında bir nesil ile saatleri ayarlamamız mümkün;
Taksim, doğaçlama neden beste değildir, yazılmaz; Neden osmanlı tarihini çalışmadan hititliler, roma vb üzerine doğru dürüst konuşamayız vb.

Haklı olduğu noktaları pekiştirerek, eskiyle diyaloğunu güçlendirebiliriz bir kuşağın: Belgeler (objektif) konuşmaz, belgeler konuştuğunda da her konuşma bir yorumdur. Ancak yorum, hakikatini ve hakikatliliğini yitirdiğinde lafazanlığın ötesine gitmez. Yani, kanıtsız, verisiz, kaynaksız, tavırsız yorum da olmaz.

Pelin Batuya verdiğim cevaplarda ömrüm törpüleniyor bazan, ama vapur seferleri de başlıyor adalar arasında. Susturulmasında ekrana birşeyler fırlattığım oluyor, bir hakikat karartmasına karşı çıkar gibi oluyorum. Konuştuğunda çileden çıkmıyor da değilim.

O 'kırat'a 'beyaz at' diyen bir nesilden değil. Başbakan adayı hiç değil. Cadıları, simgeleri, savaşları, barışları, korkuları, öne çıkardıkları ve unuttukları dayanışmaları ile bizden birisi. Mahallemizde salyangoz satar gibi bazan, bazan da bir gazele kulak veren buluşmadalığın tarafı. Geleni gideni olmayan bir insan, ne yolcu ne de karşılayıcı, yapayalnız. Ve yapayalnızlıktan kaçmayan bir özgüven ve kırılgan tedirginlik.

Uyuklasa da uyuklamasa da bana halimizi, diskurumuzu hatırlatıyor. Konuşulanlara her itirazım biraz o kuşağa da izahat. Bir başka dille, ufukla kaynaştırır gibi hali, elde olanı.

Tarih, Pelin Batu'nun da rasyonalitesinden konuştuğunda; ufukların kaynaşmışlığından, daha 'ileri' bir noktadan, genişlikten konuştuğunda hakikatini bulacak. Yani konuşulma, anlaşılma burcunu bulmuşluktan.

Türkün türke propagandasından çıkıp, bütünleşmeye yüz tutmuş ufkumuzun, rasyonalitemizin ve geleceğe açılmış bir geleneğin yeni bir şey söylemedeki (söylemekte olan) sesi de olarak.

Sömürge ezberi belgelerle de sarsılır, ama ufuk sahibi olmamızla anlam dünyasını bulur tarih.

Belgelerin ezberimize çarptığı kendi hakikatlerinden çok bizim hakikatimiz.

Görüntünün gözümüze çarptığı da hakikatimizin orta noktasıdır burada, Efendim.