Ayne'l-yakin, hakke'l-yakin ve ilme'l-yakin sağlam, kesin, kat'î bilgi ve bilmedir.
"Yakından tanıma, yakından görme, yakını olma" ile kendi gözüyle bilirliğe, görmüşlüğe işaret eden ayne'l-yakin alâkalı değildir. Görme ve bilmeyi kendi deneyimiyle, şahâdetiyle kesinleştirmedir, nakli aradan çıkarmadır. Birilerinin yakını olarak edinilecek bilgi söz konusu değildir.
"Ayne'l-yakin"de biz ezbere, kulaktan değil, görerek yaşayarak, tanıyarak şahit olmuşun dünyasına işaret ederken bile yakından bakmışlığımıza değil; bilginin veya bilmenin kesinliğine, şüphe götürmeyecek oluşuna kendi tanıklığımızla (naklî olana tezat hâlinde) işaret ederiz.
Yakından tanıma subjektiftir ya da subjektif olmasında mahzûr yoktur. Ayne'l-yakin subjektif değildir, subjektif olması yakinî yanına gölge düşürür.
Muhafazakâr aydın kendini yakiniyye'ye per definition yakın hissederken yakiniyyâtın çetrefilini ve çilesini kendi gözüne indirgemekte bir beis bulmuyor olmalı. "Gelenekçilik geleneklilik değildir!" dedik durduk: Geleneklilik ufuk açıklığı, tartışmaya açıklık ister. Doğuştan, kendini tanımlayarak ya da aidiyet ile kesinlik ve kat'iyyet edinmişlikten konuşmaz bilgi ve bilme peşinde koşan.
İnsan fânidir, insanî biliş tarihseldir, bir yere yerleşikliktendir, tüm zamanlar için söyleyip kendisinden sonraki yorumu ve entellektüel faaliyeti boşa çıkarış değildir.
Kendi gerçekliğinin hakîkati üzerine konuşmak, hakîkatin sahibi oluş da değildir: Tevâzûnun kesinlikten bahsedişi cahilin subjektif deklarasyon ve hezeyanlarından daha tartışılır bir noktadandır. Hakîkat dediğin anda karşı iddiaya açık durmuş olursun zaten. Hâliyle.