Söz'e müdahale dedik. Geleneğe hakimiyetle olmalı bu olacaksa, unutkanlık ya da yakıştırmalardan değil. "Ben bu yola başkoydum"daki "ben" çoğu icrada atlanmış. Tevazu işi değil, oradaki expressivitenin kaldırılmasına yol açacak bu müdahale. "Arabaya taş koydum"da vurgu tambura gövdesine vuruşla (makara atarak?) güçlendirilirdi, "Ben bu yola" da ustalar hiç bir sözcüğe ağırlık vermezler, ancak ifadeye kesinlik koyarlar, dinleyicinin beklentisini "başkoydum" ile koparırlardı.
"Boynuma boynuma dolar ağlarım"ı da kim icat etti? "Boynuma dolar, dolar ağlarım" olarak söylenirdi eskiden. Kayıtları, noter tasdikli kopyaları , folklor dermeklerini falan boşverin. Ustalara dönüp bakın. hafızanıza, halkın bir zamanlar nasıl söylediğine ve dinlediğine geri dönemiyorsanız. "Bakarım bakarım, erimez" demiyorsunuz ama? Kalıp daha kesin olarak kendini eleverdiğinden mi?
Bir parçayı "burası Huştur" diye birisi söylese yeterli, kulak kabartmaya yeter, bazan mantık değişiklikleri orijinale götürür, düşündürür, kurcalattırır ve saire ve saire. Burada Muş Huş meselesi de yok. Tanpınarın bir şiirinin kötü okunuşuna benzer bir durum var, bedbaht edici, bu "boynuma boynuma" dolamalarda. Orada boyun değil, dolanan saç var ortada, dostlar. Doluyor, doluyor ve ağlıyor aşık. Ama fiil öne çıkarılmıyor, saç simge olarak öncelikli burada, boyun'daki çağrışım yükünü öne çıkaracaksanız, bilerek yapın. Kendinizce düzeltme yapıyorsunuz, ama şiirin ritmik karakteri, ifade akışı, söz ve vurgu yapısı dümdüz ediliyor. İcra etmeyin, yeter! İfade edin, kendinizi, hayatı, bir sözü, verilmiş sözü. Sözün arkasında duruşu. Aşkın arkasında duruşu.
"Gözümün yaşı durmuş iken, yine başladı" dilekçe mi, metoroloğun, gazetecinin rapor edişi mi? "Gözümün yaşı durduydu, yine yine başladı"dır, bazan "dindiydi"dir, çeşitlemeler, değişik versiyonlar elbette mümkün.
"Yine yine"yi düzgün vurgulayan, Tanpınarı da rahat okur, bu arada. Bu halkın okuyup yazabildiğini ne hallere sokuyorsunuz ey okumuşlar, mektepliler!
Germir Bağlarına dönersek: Ahmet Gazi Ayhandan (Kalan Arşiv) dinlemenizi ve üzerinde düşünmenizi, tavrı, parçanın dinamiğini incelemenizi öneriyorum icracılar. Onun "Yarim İstanbulu"da yaptığını kopyelememeniz, bir nüktesini tüm zamanlar için yanlışa çevirmemenizi de diliyorum. O seçkideki Kırat Bozlağına dikkat edilmeli. Herşey sesle yapılan nakışlar, netlik, makam/ayak dışı ses çıkarmamak değil. Müzikal ifade, şiirsel ifade, ifade dinamiği, prozodinin pragmatiği duruş ister. Ve bir hayatın mütevazı iddiasını, iddialılığını. Germir Bağlarında Ayhan çok başarılı. Bunu kendinize de maletmekle bir hata işlemiş olmazsınız. Sonra "sound"la, nüansla, ses genişliğiyle falan oynayın.
Başarılı, tutturulmuş bir "sound kıvamını" ve müzikal ifadeliliği terketmektesiniz. Frekansları , müzikal işlemeyi yaymak ve bir birinin üzerine yoğurt gibi boşaltmamak ancak söylenecek bir sözünüz olduğunda, yani bir söylenmişi boğmadığınızda, dimdik duran bir hayatlılığı mıymıy bir ruhla devirmeye kalkışmadığınızda bir işe yarayacaktır.
Karşınızda yiğitçe duran insanlar var. Aşıklar var. Halk var. Unutmayın. Dert anlatamıyorsanız, dinleyin. Anladığınızı ifade edin. Ama ederken de dik durun. Omuz düşürmeyin!