17 Şubat 2009 Salı

Ne Encümen-i Daniş, Ne Abant konferansı, Bir Elde Cımbız, Bir Elde Ayna?


Konuşan konuşuyor. Konuşsunlar. Ama herşey konuşuldu sanıyorlar. Herkes konuşmadı, biliyorlar.


Bizim nesil hâlâ konuşamıyor. Söz hakkımız yok. Bağımsız Aydın konuşamıyor. Söz hakları için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Bir nesil yurtdışında temizlik, taksicilik, büyük şehirlerimizde dolmuşçuluk yapıyor. Herkes uyanık değil. Çalışmaktan, alınteriyle geçinmekten başka birşey yapmasını bilemeyenler var, hâlâ. Dergilerinizde, gazetelerinizde aynı hikayeleri tekrarlayıp duruyorsunuz.


Oysa, memleket entellektüel bir iç savaşın eşiğinde. Güvensizlik, ayrışma, alışverişsizlik had safhada.


Kürsülerinizi mi koruyorsunuz, bizlerden? Derin fikirlerinizi mi? Yokluğumuzda gelebildiğiniz, kafa patlatmadan, ter dökmeden ulaşabildiğiniz ünvanlarınız, kürsüleriniz, dergileriniz, sütunlarınız, kongre ve konferanslarınız sizin olsun.


İtirazı bilen, ama söz hakkınızı da savunmuş bir nesli parya ettiniz kapınızda. Sırt dönücü aydınlar, ben söyledim olducular, eşik bekçileri yetti artık!


Evet şimdi tartışmaya gerek yok! Dinleme ortamlarıyla, günah keçileriyle, tartışmaya kapalı dergi ve gazetelerle, polisiye önlemlerle, ihbarcı gazetecilikle eşitlik hürrüyet ve demokrasi kuruluyor. Ya anlayacağız, onaylayacağız, seveceğiz, ya da terkedeceğiz.


Kimi nerden kovuyorsunuz? Sizler kimsiniz?


Toplumda telekulak yasasının oluşturduğu paranoya diyebilen insanlar mecliste olabilir. Herşeyi duyan, bilen gören , üstelik gece gibi başkalarının kusurlarını örtücü olmayan bir linç kültürünün ürkütücülüğü birilerine çekici gelebilir. Kıyamet alametleri boyutundaki müdahaleler işinize geliyor olabilir. Mağdurluğun bittiği yerde zalimliğin başladığını düşünebilirsiniz.


Sizler gibi düşünmeyenler var, hep oldu, hep olacak!


Önceliklerinizi görüyoruz Ey Abantlılar! Önerdiğiniz ilişkiler daha düşük boyutlarda da olsa zaten mevcut. Dediğiniz yapsak da yapmasak da, artık bir toplum değiliz, ayrıştık, ayrışmaya devam ediyoruz. İletişimin kanallarını tasfiye etmektesiniz!.


Bizler, toplum olarak kurumlarımızın arkasında değiliz. Konuşmuyoruz. Koklaşmıyoruz. Anlaşmıyoruz. Kolay ya da zor gerçekleştirilir bir takım önerileriniz, işleriniz, alakalarınız var. Size kolay gelsin, bizsiz yaşamak. Ama biz, nasıl bir toplum olacağız tartışmak istiyoruz, kürsülerinizin arasında, dar da olsa, itip kakaladığınız aydınlara da yer açmak durumundasınız, meclislerinizde yer açmak durumundasınız, bu toplum tartışmak istiyor, anlamak istiyor. Aklı selim düzeyini yakalamak, alıteriyle yaşamak, eserleriyle ölçülmek tek kale oynanacak bir oyun değil. Sözünü tutarak yaşamak o kadar zor değil.


Ey Encümen-i Daniş, Ey Meclis, Ey TUSİAD, MUSİAD! Bugüne kadar konuştunuz, hep konuştunuz, hiç başkalarının itirazları aklınıza gelmedi mi, gardroptaki cesetler ayaklarınıza dökülmedi mi?


Kuşakların suskunluğu üzerinden konuşuyorsunuz, Kanlı Pazarlardan, Maraşlardan, Çorumlardan, Sıvaslardan söyleyeceği olanları bastırıyorsunuz.


Artık vatandaşlık diye bir kavram aklınıza gelsin! Bu ülkenin dik durmuş insanları, çalışanları, ayakta tutanları, sessizleri, susturulmuşları, dilsizleri ne demek istiyor bir dinleyin. Allahaşkına artık biraz dinleyin!


Toprak kabaracak, insanlar sizlere sırt dönecek, bu kadar fransız kalmayın kaderiyle bu kadar alâkâlı olduğunuz topluma!


Biz sizler gibi değiliz. Yalnız olmadığımızı biliyoruz. Hukuk herkes için işler. Bizim için işletmediğiniz hukuk, tutmadığınız sözler, korumadığınız söz hakkımız size intikam olarak dönmez. Ahlâk karşılığını vermeyene de düzgün davrananın kalesi.


Ahlâk bizim kalemiz. Sizler duygusuz toplum mühendisleri gibi konuşmakta özgürsünüz. Entellektüel, kaba, buyurgan ya da populist.


Bizler konuşmakla, anlaşmakla, koklaşmakla, tartışmakla, daha iyi gerekçeye, daha ahlaklı duruşa, daha meşru çıkış noktasına açık olarak toplum oluyoruz, insan oluyoruz.


Degileri kapatın, manifesto yazın, ihbar edin birbirinizi, hepimizi. Bizim dışımızda herşey demokrasinizi kuran. Düşünceleriniz buyruktan kamçılar gibi. Buz gibisiniz. İçimizi ısıtamıyorsunuz. Bir gün selâm verdiğinizi ertesi gün tanımıyorsunuz. Başkalığın avukatısınız, başkalığımızı paspasınız etmektesiniz.


En zor zamanlarımızda dahi sizleri düşündük. Elimizdeki avcumuzdaki herşeyi, bildiğimizi, kalbimizi hepinize açtık. İşimizi bizden daha iyi yapacaklara bıraktık başka dünyalar açtık.


Biz çetin, zor, pis ve aşağılayıcı olandan şikayetle dönmedik. İnsan olarak, olgunlaşarak döndük.


Mağdur değiliz, çilesiz aydın olunmuyor. Hakikatsiz insan olunmuyor. Eleştiriye, itiraza, yanlışlanmaya açık durmadan bilim adamı, ana baba, çoluk çocuk, şöfür, kapıcı, hiçbirşey olunmuyor. Ama siz, ben yaptım olur diyorsunuz. Olmuyor. Olmayacak.


Yine bu toplumu bizler omuzlayacağız. Bu toplum bizleri omuzlayacak. Yüzlerce fikir tartışılacak. Binlerce çiçek açacak!