22 Ekim 2011 Cumartesi

Sırtta Bıçaksız Linç Resimleri

Kaddafinin linç edilmesi ile uluslararası bir çok düzenleme ve kural ayaklar altına alındı.

Uluslararası hukuk açısından öldürülenin Allende mi Kaddafi mi olmasının pek bir önemi yok. Herkesin adil yargılanma, linç edilmeme, Cenevre Anlaşmasının uygulanmasını bekleme hakkı var.

Libyada muhalifler iktidara daha iyi, daha üstün bir hukuk önerisiyle geliyorsa bu yapılan neyin nesidir?  Sunulan hukuk Kaddafi hukunu aratacaksa onca uluslararası kutlama, orji neyedir?

İtilip kakılan ve ayaklananlardan zalimlerinkinden daha üstün hukuku her daim beklemiş güzide basının ve uluslararası aydının hali ne kadar acıklı. Sarılacakları gerekçe ayaklanma ve devrimlerde işlerin çığırından çıkabiliyorluğudur sanırım.

İsyanların, devrimlerin her daim meşru olmadığını savunanlardan değilim: İsyanın, halk hareketlerinin ayaklar altına alınmış bir ahlâkı ve hukuku yükseltmedikçe intikam, revanş ve zulümde nöbet değişikliğinden öte gitmeyeceğini bilenlerdenim.

Libyadaki hareket aniden parlamış bir ayaklanma değil. Nato ve Batı Avrupa desteğiyle şekillendi. Linç gibi hareketlerin hukukî sorumluları sadece linç eyleminde bulunanlar değil, Kaddafinin yakalanmasına katkı veren tüm koalisyon güçleridir de. (Konvoyda Kaddafinin bulunduğunu bildikleri artık aşikâr!)

Demokrat tavır yargılanıp aklanmayı talep etmeyi gerektirirdi. Kazananların, hep kazanırlığın dilinden konuşuluyor.

Kaddafi linç edilen ilk kişi değil. Bugüne kadar linç edilenlerin tümü diktatör de değil. Ancak, linç olaylarının arkasındaki koalisyonun aslî üyeleri pek değişmiyor.

Ne yazık ki Türkiye de bu ülkelerle hukukunu geliştirerek insiyatif arıyor. Demokrat siyasetlerde ortaklık veya suç ortaklığı ciddi ayrımlardır! Arkadaşlarını söylersen kim olduğunu, ne olduğunu söylerler insana da, ülkelere de.

Sırtta bıçaklı resim için kıyamet koparan aydınlar, cinayeti ve kanı midesi almayanlar neden bir diktatör linç edilirken bu kadar neşeliler? Hukuktan bakamadıkları için mi yoksa?

Mazlumun linç edilmesi, katledilmesi yüreğimizi kanatabilir, kanatmalı, ama, hukuk herkes için geçerlidir! Yoksa hukuk değildir!

Katiline eziyet edilmemesini vasiyet eden devlet adamlarımız, önderlerimiz vardı bir zamanlar. Onlar zulme isyanın sözcüleriydiler. Bin yıl önce yapılabilenden daha kolay olanı beklemeye hakkımız vardır! İnsanlığın takipçisi olmaklığımız şarttır!

Savaşta herşey olur diye bir şey yok! Sadece "medenî ülkeler" kendilerine konulabilecek sınırları engellemek için ihtilallerdeki, ayaklanmalardaki vahşete de göz yumuyorlar.

Halk ayaklanmaları lümpenleri de angaje eder, bunu Oğuz Atay hatıralarında güzel işlemiştir. Angaje ediş, daha güzel bir dünya, daha insani bir duruş içinse amenna. Gazabı, kini, nefreti, kana susamışlığı sokaklardan akıtacaksa başka.

İnsanların zulme direnme hakları vardır! Bu zalim olma hakkı, zulümde nöbeti devralma hakkı değildir.

Kaddafi linç edilmesi olayını daha da vahim kılan, demokrasi söylemli bir koalisyonun linç topluluğunun arkasında durmasıdır. Galeyana geliş, durdurulamaz kitleler teranesi savaşa, içsavaşa hukuki standartları dayatmayan bir ahlâksızlığın, adaletsizliğin, tepeden bakışın eseridir!

Kaddafiyle çatışabilirsin. Bu hukukun karşılıklılık ilkesini ayaklar altına almaz. Ama, esir alabildinse, alabileceksen, yaralarını tamponlarsın. Saldıranları bloke edersin. Kontrol edemeyeceğin bir kitleyi sokaklara salmazsın. Eğer kontrol edilemeyecek bir kitle söz konusu idi ise, ki belli bir disiplin gerektiren çatışmalarda kontrolsüzlük ne iktidarın ne de şehirlerin alınışını açıklayabilir.

Hava desteği çapulculara verilmez, iş çapulcuların işi değildir. Olayın sorumluları başta Birleşmiş Milletler ve NATO olmak üzere muhalif güçlerdir. Sorumsuz, dokunulmaz hiç bir uluslarası siyasi ve siyaset yoktur, hukuk açısından bakarsak!

Bu linç ettirme, kafa koparma, saray basma işlerine itiraz etmezsek bu tür eylemlerin kural haline gelmesine yol açacağız. Medeniyet iddialarında bulunmayacaksak bunda bir mesele yok elbette.

Kaddafi bir klanın, zümrenin desteğiyle ayakta dursa, hatta tüm desteği yitirmiş olsa bile, onun katline karar verecek olan, onu aslanların önüne atmaya hakkı olan bir merci yok.

Nesillerimiz sürek avlarını haber bültenlerinde dinleyerek büyüdüler: "Ölü olarak ele geçirilen" insanlar, bazan sadece üç beş kitap, bazıları şiir, daktilo ile. Ölü olarak ele geçirme hakkı varmış gibi. Doğalmış gibi.

Çatışma bile katliam eylemi değildir. Bir sınırı, sonu, sorumluluk dünyası vardır.

Askerlik, ihtilalcilik, savaş siyasetin silahla, silah üzerinden yapılmasıdır.  Çapulcu ile isyancı arasındaki fark yalnız neye isyan ettiğinde değildir, neyi hedeflediğindedir.

Demokrasilerini erdemsiz, hukuksuz, kurnazca şekillendirmeyi meşru görenler, savaşı nasıl yaparlar kim bilir?

Savaş kepaze bir iştir!

Kendini savaşın içinde bulmak ayrı, savaş çıkarmak, barışı istememek, zulmü kimin yapacağında kapışmak ayrıdır.

"İş başa düşünce çekilir böyle" der Topalkoşma.

Barış da yiğitlk ister, istiyor...