25 Nisan 2012 Çarşamba

"Kararınca Ego": Daha Neler İşiteceğiz?

Kararınca ego, biraz ego, ego fazlalığı diye bir şey yok!

Ego eksikliği diye bir şey olsa olsa (sosyal)psikolojik, pisikopatolojik bir sorundur, anomidir. Kişilik eksikliğidir.

Ego fazlalığı da olmaz. Egonun kendisi zaten zar zor oluşuyor. İnsan nasıl kendisinden taşacakmış şaşarım.

Ego'nun özdeşliği yani ben'in özdeşliği kavramı insanın bir akılda bütünleşmesi, toplumsallaşması sorunudur, kişi ve birey olma süreci sorunudur. Ego bir toplumsallşmada kendisini bulur şekillenir. "Ego Identity"deki "identity" türkçede "kimlik" değil "özdeşlik" ile karşılanır (bkz. "identical") .

İnsanın birey olarak başkalarıyla ortak yanlarına türkçede "kişisellik" diyoruz (bu konuda söyleyeceği olan insanlar) ve başkalarıyla ayrışan yanlarına "bireysellik" diyoruz. Birey kişiliğini daha çok eğitimden (daha çok okul, bir ölçüde aile) bireyselliğini de terbiye ile alıyor (daha çok aileden, hayat çevresinden, bir ölçüde okuldaki toplumsal interaksiyonlar v.b'den).

Gündelik hayatta "birey"e "kişi" de denilebiliyor. Birisi daha çok bireyselliğini geliştirmiş, öteki kişiliğini diye bir şey yok.

Ayrımlar analitik ayrımlar, yoksa aynı insanın ayrıştırılamaz bütünlüğü içerisinde gözlemlenebilir. Bir kopma, bölünme, ayrışma varsa gözlemlenebilen bir kişilik bozukluğu da vardır ortada.

"Vatandaş" olarak "kişiselliğimizi" sergiliyoruz, "vicdan" olarak ise "bireyselliğimizi" diyelim. "Vicdansız"ların insanlıklarının yarım, az gelişmiş, sorumluluk olarak şekillenmemiş olduklarını söylediklerimden çıkaracaklarımız ise yanılmıyorlar. Kişiselliğin bireysellikten daha çok gelişmesi insanı daha toplumcu yapmaz. Paldır, küldür, düşüncesiz, dayatmacı, kaba, hoyrat yapabilir ya da tersini, silik, itirazsız, yani dengesiz.

Gelişmiş bir bireysellik, genellikle, gelişmiş bir kişiselliğe de tekabül eder. Zaten insanın toplumsal değer olarak aldıklarına itirazı, şerh düşmeleri, karşı gerekçeleri ile bireysellik açılır, serpilir. Ne kadar az sosyalize olmuşsa değer sistem(ler)i içinde, insan, o kadar az itiraz eder, şerh koyar, bireysel tavır belirler.

Tasavvufta da bazan popülerkültürel kavramımsılara başvuruluyor son yıllarda: Oysa ben'den geçmek dünyaya "fransız kalmak" meselesi değildir. Bireyciliği yenmek, takılıp kaldıklarımızdan kopmak, acılarımızı yenmek, affetmek, affedilmeyi istemek, insanlaşmaktır.  Burada ayrım koymalardan tekrar ortak yanlara geri hareket de var, ancak bu bireysellşmişlikten  sonra "biz"e yeniden harekettir.

Bencil olmama, diğerkâm olma kişiliğini tahkim etmişlikle alâkalı değil. Kişilik kazanma ömür boyu devam eden bir süreçtir. Olup bitmez. Olgunlaşma bu anlamda şarttır, güzeldir, insanlaşmadır.

İnsanın kendisinden geçmesi kişlik edinme süreçlerinden kaçış değildir. Olgunlaşmayı herkesin yarım bıraktığı, olup bitmiş gördüğü noktada daha yeni ulaşılmış bir eşik olarak görme, bu yolda devam etmedir.

İnsan bazan insanlaşmayı seçer, bazan da hayatı insanı.

İnsan kendisini kurban da görür, kasap da. İkisini bir arada görmekten ibaret de değildir olgunlaşmanın yolu. İşi gücü olanın sorun çöze çöze, yanlışlarından öğrene öğrene ilerlemesi entellektüel bir tercihten çoğu kez daha sağlam bir karar(lılık)dır.

Efendim.